13 Ocak 2014 Pazartesi

O da İstanbul

İstanbul...
Yüzyıllar boyunca kim bilir kaç kumandanın hülyası.
Nazlı istanbul.
Fatih'in sevdası,malikesi,memlükesi.
Öncelikle bizden öncesinin hikayesi.
Bir nisan günü ,çiçeklerle bezenmişken kuşatılmış ahu.
Kim bilir belki bundandır gürültülere,kalabalıklara rağmen geceleri çiçek tütüşü burnumuza,
terennümü rüzgarın usulca.
Kim bilir belki Fatih 'in hatrıdır.
Kim bilir?
''Sevgili Dost,
  Bu ne dalgınlık?
  Sevgili Dost,
  Aşık mısın?
 
  Sevgili Dost,
  İstanbul'a ? ''diye soruvermiş yazar.

İstanbul...
Kimilerinin aşkı,dalgınlığı.Sabah vapuruyla işine gidenin seyrine daldığı  fazlaca.
Fersah fersah ötelerden gelip eteğine yerleşenlerin aşkı biraz da.
Yalnız bi kadının hem aşkı hem de dalgınlığı azcık da.Bi martının sevdası boğaza.
Evet belki de  İstanbul'u sevmiyorlar henüz.Farkında değillerdir Fatih'in yegane çiçeğinin.
Görecekler.Başka türlüsü yok bu şehirde.Helal etmeli kendini peygamberin övgüsüne nail olan bu şehre.

İstanbul...
Şairlerin biricik perisi.
 ''Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
   Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
   Martılar konuyor omuzlarıma,
   Gözlerin İstanbul oluyor birden. '' deyivermiş şair.
Martısı,aşkı,şiiri eksik olmayan şehir.
Hem hangi şairin İstanbul kokan şiirinden bahsetmeli ki?
Hangisini analiz etmeli uzun uzun?
Ne çıkarmalı?
Hiç.
Sadece hissetmeli ,okumalı şiiri ve de okumalı bu şehri.
''İstanbul'Un orta yeri sinema''
Doğru.Hala.Her yeni gün bi film başlıyor Şehr-i istanbul'da.Yeniden .İlk defa görmüş gibi.Yepyeni bilmiş gibi.
Hep hasret gibi.
özlemek çok zor bu şehri.
Özlememek bin beteri.
Yürekten sızıverip dile düşen kelime.
Kutsal ,kıymetli , mağrur.
O da istanbul.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder