19 Temmuz 2014 Cumartesi

Köşe

1.
Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
 Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
Gözlerin kac kişinin gözlerinde gezinir
 Sen kaç köşeli yıldızsın
 Fabrika dumanlarında resmin
 Kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
 Hatırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
 Aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun
 Benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
Var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
 Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Sen kaç köşeli yıldızsın


★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★

23 Haziran 2014 Pazartesi

Kalbim Ege'de kaldı

Yalınayak yürüyüşlerim,  alıp başımı gidişlerim kaldı.
Uzun  yol şarkılarım, denizin sesi kaldı.
Maaile kahkahalarımız, semaverde çayımız kaldı.
Tende tuzu aldı.
Aklım geride kaldı.

6 Mayıs 2014 Salı

olvido

"söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı hatırlar
bir gün bir camı açtığını,duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu
çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir."


Şehrine yağmur, yüreğine rahmet düşen herkese olsun bu satırlar.
Yarım bırakılmamış  şiirler, bulutu kuşu gören gözlere sarılsın şükürlerle.Sevdiklerimizle yenen peynire ekmeğe hamd olsun.
Aşkın güzelliğine gecenin yalnızlığına laf yok.

Hayr olsun gece.Hayr olsun mayıs.

19 Nisan 2014 Cumartesi

yedi güzel adam

Anılar Defterinde Gül Yaprağı

Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
 Başıma düştü sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum
Sen kim bilir rüzgârlı eteklerinle
Kim bilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim sensiz
Bu sessizlikle
Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime
Yoksa sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
Sensiz bu sensizlikle

Zarifoğlu


Trt çok güzel bir işe imzasını attı. Yedi güzel adam.Nedendir bilmem gözlerim dolu dolu izledim.Çok sevdiklerimi ama hiç görmediklerimi anladım, anlamaya başladım.Yeni baştan sevmeye başladım. Sinema tadında, şiir tadında çok iyi bir projeye kendimi kaptırdım.Zarif bir adam ve en az onun kadar zarif şairler..
Mısralar kalpten gelen..
Şimdilerde olmayan ne varsa yüreğe dair.
Sevdiğim yazarlar ve onların sevdikleri şeklinde süregelen döngüde yüreğimi devrettim zarif edebiyata.Yeni mısralara.




Aşk Risalesi
Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
Ayın yıldızların çağlayarak
Berrak şelaler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi.
Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
Adı Ferhat mıydı neydi
Koyunların, kuşların, böceklerin ve çiçeklerin
Sadakatten mest oldukları
Herbirinin gözlerinde
Kaybolur gibi kayar gibi
Dalıp gittiğimiz o saadet evreni
Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan
Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
Toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazen
Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Keremdi,Yusuftu, Kaystı
Hepside ezelden tanıdıktı dosttu.

Erdem Bayazıt



Eyvallah güzel adamlar.

12 Nisan 2014 Cumartesi

tanrım?

"Ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum."


İsmet özel 'in mazot adlı bu şiiri bütün gün beynime pelesenk oldu.
Kalabalıklar arasında yürürken aklına şiir takılması hakikaten bu dünyadan olmadığımın bi imaresi sanırım.


Tanrım neredensem beni yolla oraya.Lütfen hemen.

10 Nisan 2014 Perşembe

ü.yaşar oğuzcan

Bir gün gelir de unuturmuş insan
 En sevdiği hatıraları bile
 Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
 Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
 Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma
Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
 Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma
Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
 Beni unutma
Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
 Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
 Beni unutma..





Ümit yaşarın aşka dair nesirlerini aylardır okuyorum azar azar.
Zira birden bitirirsem kendimi ekmek bıçağıyla doğramaktan korkarım :)
Başucu kitabım.
Belki de senelerce .
Bu da bu geceye olsun aklıma geliverdi.
Yeşil.Elbise.

8 Nisan 2014 Salı

milena?

Kış uykusundan uyanmış gibiyim.Sıfır uyku. Milena ya mektuplar, kahve , saat tiktakları, uçak sesleri.
Falan filanca avm değil, bilmem ne marka kıyafet değil benim mutluluğum.İlkokulda kaçtığım arka bahçem, fakültemin arkasındaki uçak yok şimdi ama onların huzurunu odamda sürdürmeye çalışıyorum.
Ve birazcık dua ile.O'nunla konuşmayalı çok oldu. Yine bana istedğimi istediğim zamanda vermedi ve çok güzelini yaptı bu zavallı kuluna..Şu sabırsız zavallı saftirik kuluna...

Güldüğüm anlara şükrediyorum ki ağladığımda hafif bi kurgınlık hakkım olsun.-Allah a kırılabilen ve kırgınlığını dile getiren herkese bi buse burnundan-

Huzur olsun..Yarın yine sevgi dolu , şükretmeyi bildiğim, öğrenme aşkımın sürdüğü başkalarının hayatına dokunduğum gün olsun..

Düşünsene milena gece gece bloğunda saçmalamıştın, saçmalamıştın milena :)

21 Ocak 2014 Salı

Eskisi Gibi

Eskisi Gibi
Seneler sürer her günüm,
Yalnız gitmekten yorgunum;
Zannetme sana dargınım,
Ben gene sana vurgunum.

Başkalarına gülsem de,
Senden uzakta kalsam da,
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sanavurgunum.

Dağları aşınca başım,
Geri kaldı her yoldaşım,
Gerl sevgilim, gel kardaşım,
Ben gene sana vurgunum.

Gönlüm seninkine yardı,
Aynı şeyleri duyardı;
Ayaklarımız uyardı...
Ben gene sana vurgunum.
 
Sabahattin Ali

18 Ocak 2014 Cumartesi

kırılgan kızlar kulübü***

Kemal Sayar'ın Yavaşla kitabının bir bölümü mıhlandı aklıma,kalbime,geceme
''Kırılgan kızlar kulübü''
Defalarca okudum
Defalarca yaş geldi gözümden
Nasıl güzel adamsın,nasıl güzel inmişsin kalbimize..



''Bir ses etseniz uçuşup gidecekler. Kazara bir sözcük düşürseniz yere, onun boşluktaki hışırtısıyla kaçışacaklar saklandıkları kovuklara. Her sözcüğün özenle kurulması gerek, ses tonunuz sessizlikle mırıltı arasında gidip gelmeli ki incinmesinler. Onlar, hayat meydan savaşına çıkmadan kendilerini mağlup ilan eden kızlar. Gönüllü mağlupları hayatın.
Kâh yorganlarını başına çeker, kâh kendilerini eve ve sürgit bir mutsuzluğa hapseder ve bir istiğna makamında yaşarlar. İsterler ki bir ses, bir yürek onları bulsun ve onları çocukluğun o sert kışından çekip çıkarsın. Yeterince soğuk yemişlerdir, isterler ki bir yürek onları sarmalasın ve sıcaklığıyla ısıtsın. Sadece böyle bir tesadüf onları hayata çıkarabilir. İncinmiş bir çocukluk, ancak bir başkasına yaslanarak, sendelediğinde mutlaka orada yanı başında olacağını bildikleri bir yürek değneği ile şifa bulacaktır. Kayıtsız şartsız bir anne, varlığını ona sunan bir âşık, ürkekliğin dilini konuşabilen bir insan. Hayat hep kendimize doğru bir yolculuktur.
Onlar çocukluğun o sert kışında dünyanın tehditkâr bir yer olduğu bilgisini edinir. Ruhun karanlığı derinleşir. O derinlik, kendisine mahsus bir neşe üretmekte gecikmez. Acıyla teselli bulmanın neşesi. Maruz kaldıkları her türlü duyarsızlık, dünyanın tekinsizliğini doğrulayan bir kayıt olarak bireysel tarihe not düşülür. Dünya kötüdür ve ondan saklanmak gerekir. Nihilizmin o serin kuyusunda, eylemsiz durarak, dünyaya bir bildiri bırakılır. Hayattan öğrenecekleri her yeni şeyin, yeni darbeler yemekle olabileceği sezgisiyle insandan uzak yaşanır. Kötülükten kendini sakınamayan kızlar, yiğit bir adamın çıkıp da onları serazat sevemediği kızlar, kırılgan kızlar. Mesafe ve kayıtsızlığın zırhıyla, hayatın mızraklarından korunanlar.
Onların birkaçını tanıdım. O zırh ruhun yaralarının bağladığı bir kabuk gibi, onlara ulaşmanızı engeller. Cerahatli yarada yol alan bir cerrah gibi, ustaca sokulmalısınız o sisli geçmişin sokaklarına. Sevilme açlığının açtığı yaralar narindir. Düşünmeden ve hissedilmeden söylenmiş her söz, o yaraya tuz basar. Orada ancak sahici bir insan olabilirseniz, onun yaraları kadar sahici durabilirseniz, kendi yaralarınızla yüzleşecek kadar bir cesaretiniz varsa, varsınız. Kuru nasihatler, ezberlenmiş cümleler, acının örsünde dövülmemiş yaşantılar ruhun yaralarına nüfuz etmez. Ancak kendi kırılganlığının sesini duyabilen birisi, o kırılgan kızları da işitir. İnsan bir başkasını en çok yaralarından tanır. Kendi yaralarından.
Kırılgan kızlarla konuşmak benim için iki türlü bir yolculuktur. Onları, 'içlerinde var olduğunu bilmedikleri' bir yere götürmek için, bir tür kılavuz kaptanlık yapmak zorundayımdır. Ruhun derin acısı o 'var olmayan yer'den yayılır. Orayla karşılaşmak acıyı hafifletmez belki ama bir farkına varış imkânı verir. Farkına varmakla anlam veririz. Bir acıyı anlamlandırabildiğimiz zaman ruh eksik olanı ikmal eder, tamamlanır, olgunlaşır. O acıyı üreten yanlışları durmaksızın tekrarlamaktan vazgeçeriz.
Ve onlarla yürümek beni kendimle buluşturur. Hayatın türlü telâşı içinde kendime söylediğim yalanlarla, kendimden sakladığım gerçeklerle, kendime değmekten kaçındığım yerlerle buluşturur. Bazen onların öyküsünden ayrılarak kendi karanlığıma doğru giderim. O karanlıkta bulduğum bir yaşantı, geri döndüğümde, bana anlatılan öyküyü de anlamamı sağlar. Aslında ben kendi karanlığıma giderken, kendi yolumu yürür ve kendi kırılganlığımla yüzleşirken, ona doğru iz sürmüş olurum. Hayat bazen bir şifa verme çabasıdır. Ötekine, kendimize ve bütün varlığa.
Kırılgan kızlar ya terk edişin soylu dağında bir münzevi olur, ya da hayata bir yerinden katılır ve içlerinde zaman zaman nöbetler halinde dışarı vuran bir sızıyla yaşamayı sürdürürler. 'Yaşamıyor gibi yaşamak' sanatının ustasıdır onlar. Bir keşiş, yedi yüz yıldır mağarasında konaklayan bir bilgeyle karşılaşmış dağda. 'Güzel insan' demiş ona, 'neden şuraya bir ev yapıp da rahat etmiyorsun?' 'Hayat çok kısa' diye cevap vermiş bilge, 'yerleşmeye değmez'. Mağlupların bir bilgeliği vardır. Dünyanın mağlupları, dünyayı yerleşmeye değer bir yer olarak görmeyenlerdir.
Kırılgan kızlar işte biraz da bunun için kırılgandır.. ''





13 Ocak 2014 Pazartesi

O da İstanbul

İstanbul...
Yüzyıllar boyunca kim bilir kaç kumandanın hülyası.
Nazlı istanbul.
Fatih'in sevdası,malikesi,memlükesi.
Öncelikle bizden öncesinin hikayesi.
Bir nisan günü ,çiçeklerle bezenmişken kuşatılmış ahu.
Kim bilir belki bundandır gürültülere,kalabalıklara rağmen geceleri çiçek tütüşü burnumuza,
terennümü rüzgarın usulca.
Kim bilir belki Fatih 'in hatrıdır.
Kim bilir?
''Sevgili Dost,
  Bu ne dalgınlık?
  Sevgili Dost,
  Aşık mısın?
 
  Sevgili Dost,
  İstanbul'a ? ''diye soruvermiş yazar.

İstanbul...
Kimilerinin aşkı,dalgınlığı.Sabah vapuruyla işine gidenin seyrine daldığı  fazlaca.
Fersah fersah ötelerden gelip eteğine yerleşenlerin aşkı biraz da.
Yalnız bi kadının hem aşkı hem de dalgınlığı azcık da.Bi martının sevdası boğaza.
Evet belki de  İstanbul'u sevmiyorlar henüz.Farkında değillerdir Fatih'in yegane çiçeğinin.
Görecekler.Başka türlüsü yok bu şehirde.Helal etmeli kendini peygamberin övgüsüne nail olan bu şehre.

İstanbul...
Şairlerin biricik perisi.
 ''Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
   Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
   Martılar konuyor omuzlarıma,
   Gözlerin İstanbul oluyor birden. '' deyivermiş şair.
Martısı,aşkı,şiiri eksik olmayan şehir.
Hem hangi şairin İstanbul kokan şiirinden bahsetmeli ki?
Hangisini analiz etmeli uzun uzun?
Ne çıkarmalı?
Hiç.
Sadece hissetmeli ,okumalı şiiri ve de okumalı bu şehri.
''İstanbul'Un orta yeri sinema''
Doğru.Hala.Her yeni gün bi film başlıyor Şehr-i istanbul'da.Yeniden .İlk defa görmüş gibi.Yepyeni bilmiş gibi.
Hep hasret gibi.
özlemek çok zor bu şehri.
Özlememek bin beteri.
Yürekten sızıverip dile düşen kelime.
Kutsal ,kıymetli , mağrur.
O da istanbul.

2 Ocak 2014 Perşembe

fikret kızılok

Gel


Gel zamanıdır haydi gel
Fırtınayı kandırdım
Şüphe düştü içine
Mehtap bulut üstünde
Hadi tutun korkmadan
Uzanıp da öyle gel...
Gel ki artık görsünler
Kolay mıdır beklemek
Böylesine yaşamak
Ben sana hasret kumsal
Sen bana dalga dalga
Kavuşup da öyle gel...
Yok artık kimsecikler
Ne güneş ne de gölge
AIçılıp perde perde
Soyunduk kendimize
Karanlıktan korkarım
Utanırım öyle gel...
Gel şarkılarım değişti
Ne lodos var ne de poyraz
Sakın gelme demeden
Çok yakın bir yerdeyim
Çakıl taşı sıcacık
Sarılıp da öyle gel
Yalandır yazdıkları
Ayrılık bir kelime
Seni benden koparan
Tek bir şeyim kalmadı
Ölesiye öyle gel...